Salı, Haziran 3, 2025
Ana SayfaYazarlarÇocuk Gelinlerin, Çocuk İşçilerin Dramı

Çocuk Gelinlerin, Çocuk İşçilerin Dramı

Tufan Şimşekcan’ın ilk uzun metrajlı filmi “Ceylin”i izlerken, film daha ilk saniyelerinde buruk bir tat bıraktı.
Acaba Ceylin “Çavuş” tarafından cinsel istismara mı uğradı diye film boyunca yönetmen düşündürdü.

Her ne kadar metaforik bir tarz benimsenmiş olsa da, film gayet düz bir şekilde, sıkmadan mesajını net bir şekilde verdi.
Şafakla beraber, hatta gecenin son ışıklarıyla yollara dökülen mevsimlik işçileri; yazın karpuz, kışınsa portakal toplamaya gidiyorlar. Biz filmde yalnız portakal hasadı yapılırken gördük.

Demek film, ekim’in sonlarıyla kasım aylarında çekilmiş diyebiliriz.
Çekim yerinin Adana olması ve konunun mevsimlik işçiler olması, Yılmaz Güney’in Şerif Gören’le ortak yönetmeni olduğu Endişe filmini hatırlattı. Endişe filminde pamuk işçilerini görmüştük hatırlarsanız.

Ceylin, çocuk yaşta çalıştırıldığı için okuldan uzak kalmış.
Bu yetmezmiş gibi, canavar gibi bir adamın (Çavuş’un) fallosantrik zevkine heba olacakken, belgeselci Bilge tarafından fark ediliyor.
Bunun yanında Bilge karakteri de sahiden sağlam bir film karakteri midir desek… Bence yanılırız. Kanaatimce Bilge silik bir karakter.
Hikâyede her karaktere bir pay çıkarılmış. Az veya çok ama herkese bir pay verilmesi; bize hikâyenin başkarakteri kim olduğu konusunda zorluk yaşamamıza sebebiyet verdi.
Yönetmenin hikâyenin başkarakteri Ceylin olduğu konusunda ısrarcı tavrı, filmin “kurtarılış” anlamı taşıdığı kesin.

Filmi izlerken kendime şunu sordum:

Acaba bu filmi Türk sinemasında nereye oturtacağız?
Bir Mahsun Kırmızıgül veya Nuri Bilge anlatısından ayrılan tarafları nedir diye sorgulamak gerekir.
Bence bir ilk film olarak başarılı. Filmin ilk yirmi dakikasını es geçerseniz, güzel bir izlek olduğu konusunda da hemfikir olabiliriz.

Annenin hastalığı, Adem’in askerden kalma travması ve sonraki sorunları, babanın çaresizliği, Ceylin’in durumu, öğretmenin elinden bir şeyin gelmeyişi, belgeselci Bilge’nin garip ve gizli tarafları…
Bir o kadar da muğlâk bırakılmış alanı. Bilge zengin midir veya neyi aradığı da tartışma götürür.
Aslında filmin ana odağında mevsimlik işçilerin zor koşullar altında hayatlarını idame etmeleri bulunuyordu.

Çavuş’un camii sahnesi ise absürt kaçtı. Böyle bir insanın inançlı olması garipti.
Bence burada yönetmenin tercihi olduğuna kanaat getirdim. Çünkü ezanı işitmemiz ve aksi bir sahneyle gösterilmesi gibi bu tür tezatlığı film boyunca gördük.
En dolgu sahneler pavyon sahneleri olarak gözüktü. Bence biraz sevgi, huzur ve tebessüm eksikliği göze batıyordu.

Bilge bir sahnede evine gelirken elbiselerini koklar. Çünkü gene mevsimlik işçilerin yaşadığı çadır bölgeye gitmiştir.
Oranın havası bile başkadır. Oysa Bilge için o insanlar sadece birer kadrajlık objeden ibarettir.
Filmini tamamladıktan sonra hiçbir şeyin değişmeyeceği, herkesin kaderini yaşayacağı malumdur.
Bunu filmin finalinde de gördük. Bilge o insanları kadrajına aldıktan sonra ödülünü aldı ve Ceylin de umutsuz bir şekilde evleneceği günü bekledi.
Çaresiz bir şekilde bebek kardeşini kucağına alarak bir bilinmeze doğru yola çıktı.
Yağmur yağdı ve ortam karardı. Tek kelimeyle: kader…

Adem’in hikâyesi bana daha itici geldi.
Travmadan sonra bir hiç olmak, erkek için kabul edilemez bir şeydir. Erkeğin işsiz güçsüz olmaya mahkûm bir şekilde bir hiç olmaya aday olması kabul edilemez.
İşte asıl mevzu burada. Adem askerdeyken komutanına karşıt bir tavır almış ve işleri yolunda gitmemiş ki silahı alıp kendisini vurmuş, lakin kurtulabilmiş. Tabii akıldan sakat kalarak…

Bugünkü Türk sinemasını ve Yeşilçam sinemasını karşılaştırdığımda; ruh ve heyecanda, biraz da hayat kalitesinde sıkıntılar gördüm.
Endişe filmini izlediğimde, oradaki insanlar her ne kadar zor şartlar altında, o sıcakta çalışsalar da; onlardaki yaşama sevincine, ruha şaşıp kalmıştım.
Oysa Ceylin filmi karamsar, nötr, insanları çok negatif… Tebessüm bile yasaklanmış.
Filmde sevineceğiniz düğün sahnesinde bile en üzücü haberi alıyor baba: Âdem’in kendini öldürmesini…
Düşünebiliyor musunuz; kitaplar sobada yakılıyor, cahil kalmak bile bu topraklarda şuurlu bir eylem olduğu zikrediliyor.

Tufan Şimşekcan, kadın karakterlere pozitif ayrımcılık yapmış desek yalan olmaz.
Ceylin silik, içe kapanık. Bilge silik, karamsar. Çavuş hırbo bir karakter. Fallosantrik arzusunun peşine takılan, genç eşi olmasına rağmen Ceylin’i kuma yapmak istemesi…
Baba, bir yanıyla şefkatli; bir yanıyla çaresiz bir yüzle, elinden hiçbir şey gelemeyen birisi olarak takdim edilmiş.

Ağa karakterine ise bayıldım. Yılda bir kere uğrar; lakin ağa ağadır ne de olsa. Şarkısını dinlemek ister.
Ağa körüklü çizmeleriyle klasik tipini sergilemiş olsa da, ancak bir klişeden ibaret sayılması elzem.

Filmin en ayırt edici vasfı, mevsimlik işçilerin dramından öte; çocuk gelinler ve çocuk işçiler sorunu özelinde okulsuz bırakılmış çocuklardı.
Öğretmenin elinden bir şeylerin gelmeyişi komik kaçtı. Çünkü Güneydoğu’da öğretmenlerin jandarma eşliğinde ev ev çocukları okula yönlendirdiği malum.
Lakin bu, günümüzde Çukurova (Akdeniz) bölgesi için ne kadar uygulanıyor, orası da muğlâk.

Film garip bir his bıraktı. Mesajı çok açık ve netti. Yüzeysel olarak işlenmiş; lakin metaforlarla desteklenmişti.
Afişte gördüğümüz yırtık çadır metaforu ise kadının cinselliğine gönderme olduğuna kanaat getirdim.
Ancak sanat yönetmenliğini pek beğendiğimi söyleyemem. Kimse yırtık naylon pencereyi onarmak istemiyor.
Ceylin’in bluzunun makasla yırtılmış olması çok belirgindi. Bunun yanında görüntü yönetmenliği başarılıydı.
İlk yirmi dakikasını es geçerseniz oyuncu yönetimi de iyidir derim.

Bir ilk film için başarılı.
Tufan Şimşekcan ve Ozan Sihay abiyi ve son olarak ekiplerini kutlarım.

İLGİLİ HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarlar

Aleyna
1 HABERLER
Emel Baykara
6 HABERLER
Fethi Kozak
30 HABERLER
Metin Arpacı
5 HABERLER

Popüler Haberler