Adana, Taşköprü ve Sabancı Camii gibi simge yapılarıyla bilinse de, keşfedilmeyi bekleyen birçok tarihi mirasa ev sahipliği yapar. Bu yazıda, şehrin daha az bilinen ama geçmişin izlerini taşıyan yapılarını ve onlara eşlik eden hikâyeleri keşfedeceğiz.
Alemdar Camii: Sessizliğin içindeki mimari anlatı
Adana’nın Seyhan ilçesinde, Tepebağ Mahallesi’ne yakın bir konumda bulunan Alemdar Camii, sade görünümünün arkasında önemli bir geçmişi barındırır. 18. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilen cami, klasik Osmanlı taş işçiliğinin yerel mimariyle harmanlandığı örneklerden biridir. Küçük boyutuna rağmen iç mekânda kullanılan ahşap tavan süslemeleri ve mihrap çevresindeki detaylar dikkat çekicidir.
Alemdar Camii’nin asıl cazibesi, ona eşlik eden sessizliktir. Kalabalıktan uzak konumu sayesinde caminin avlusunda oturmak, zamanın akışını yavaşlatır. Rivayetlere göre, bu cami çevresinde yer alan birkaç eski ev, bir zamanlar dönemin medrese öğrencilerine ev sahipliği yapmıştır. Bugünse bu evler yıkılmış olsa da, caminin duvarlarında hala hafifçe yankılanan çocuk sesleri duyulduğuna inanılır.
Ramazanoğlu Konağı ve Camii: Adana beyliğinden günümüze kalan hatıra
Adana’nın tarih sahnesindeki önemli dönemlerinden biri olan Ramazanoğulları Beyliği, 14. yüzyıl sonlarından 17. yüzyıl başlarına kadar bölgede hâkimiyet kurmuş bir Türkmen beyliğidir. Bu dönem, sadece siyasi anlamda değil, aynı zamanda kültürel ve mimari üretim açısından da oldukça zengindir. Beyliğin mirası arasında en dikkat çeken yapılar ise kuşkusuz Ramazanoğlu Konağı ve bitişiğindeki Ramazanoğlu Camii’dir. 1495 yılında inşa edildiği kabul edilen bu yapı topluluğu, Adana’nın en eski sivil mimari örneklerinden biridir ve hâlâ ayakta kalabilmiş nadir tarihî mekanlar arasında yer alır.
Konağın büyük avlusu, taş döşeli zeminleri, cumbalı pencereleri ve taş duvarlarıyla ziyaretçileri zaman yolculuğuna çıkarır. Kemerli geçitler, avluya açılan küçük odalar ve iç içe geçmiş salonlar, beylik dönemindeki günlük yaşamı adeta gözler önüne serer. Bu odalardan bazıları bir zamanlar toplantı salonu, bazıları ise eğitim odaları olarak kullanılmıştır. Konağın duvarlarına işlenmiş geometrik motifler ve bazı tuğla aralarına yerleştirilmiş işaret taşları, mimarideki süsleme anlayışının yanı sıra dönemin sembolik diline de ışık tutar.
Ramazanoğlu Camii ise sade ama zarif mimarisiyle dikkat çeker. Dönemin taş ustalarının işçiliğini yansıtan mihrap süslemeleri ve ahşap minberi, sanat tarihi açısından da büyük önem taşır. Caminin minaresi, özellikle sabah ve akşam ışığında gölgesiyle konağın avlusuna düşer, bu da hem manevi hem estetik bir atmosfer yaratır. Rivayetlere göre, Ramazanoğlu Halil Bey cuma hutbelerini burada bizzat okur, halkla birebir temas kurarak sosyal bir bağ inşa ederdi. Konağın arka cephesindeki gizli geçit söylentisi ise hâlâ tam olarak çözülememiş bir detay olarak ilgi çeker. Arkeologlar bu geçidin acil durumlarda kaçış amacıyla mı yoksa gizli toplantılar için mi kullanıldığını araştırmaktadır.
Bugün hem cami hem de konak ziyarete açıktır ve yerli-yabancı birçok tarih meraklısını ağırlamaktadır. Adana’nın beylik dönemine ait bu zarif izler, yalnızca geçmişi değil; aynı zamanda yerel hafızayı ve kent kimliğini de taşımaktadır.
‘Fısıltılı Hamam’: Nehrin kıyısında kaybolan zaman
Seyhan Nehri kıyısında, şehrin hızlı modernleşmesiyle birlikte görünmez hâle gelmiş bir yapı vardır: Irmak Hamamı. Dışarıdan bakıldığında sade taş duvarlardan ibaret gibi görünse de, bu yapı aslında 17. yüzyıldan günümüze ulaşan en eski Osmanlı hamamlarından biridir. Bir dönem hem erkek hem de kadınlar için hizmet vermiş, sosyal yaşamın önemli merkezlerinden biri olmuştur. Hamam, nehre yakınlığı sayesinde su ihtiyacını doğrudan Seyhan’dan karşılamış, bu nedenle su temini ve ısıtma sistemi oldukça gelişmiş bir teknikle çözülmüştür.
Irmak Hamamı’nın halk arasındaki lakabı “Fısıltılı Hamam”dır. Bu adın, duvarların tuğlalarına gizlenen akustiğinden ve içerideki sesin yankılanma biçiminden geldiği söylenir. Rivayetlere göre, burada yıkanan kadınların fısıldaşarak paylaştığı sırlar, duvarlarda yankı bulmuş ve hiçbir zaman tamamen silinmemiştir. Bu mistik atmosfer, ziyaret edenleri sadece beden değil, zihin olarak da arındıran bir mekânla baş başa bırakır.
Hamamın iç mekânı zamanla yıpranmış olsa da, hâlâ bazı orijinal unsurlarını korumaktadır. Girişteki soğukluk bölümü, taş döşemeli zeminler ve kemerli geçitler eski dönem hamam mimarisinin canlı örneklerindendir. Özellikle göbektaşı bölümü, günümüzde dahi sağlam şekilde durmaktadır. Bazı çiniler zamanla zarar görmüş olsa da kalan parçalar, dönemin estetik anlayışını yansıtan detaylar barındırır. Özellikle mavi tonlu çinilerdeki kuş ve çiçek motifleri dikkat çekicidir.
Gece saatlerinde Irmak Hamamı’nın çevresinde yürümek, adeta geçmişle sessiz bir buluşmadır. Nehrin kıyısında, ay ışığıyla aydınlanan taş duvarlar, meraklı ziyaretçilerin hayal gücünü tetikler. Yapının bakımsızlığına rağmen hâlâ ayakta duruyor olması, onu sadece bir mimari kalıntı değil; geçmişin direnen sesi hâline getirir. Kent belleğinde yer edinmiş bu hamam, modernleşme hızının gölgesinde kalsa da Adana’nın sessiz tarihçesi olarak varlığını sürdürür.
Tarihi yapılar arasında yürüyüş rotası önerisi
Adana’nın bu bilinmeyen tarihi yapıları arasında bir yürüyüş rotası oluşturmak da mümkündür. Tepebağ’dan başlayıp Alemdar Camii’ni ziyaret ettikten sonra kısa bir yürüyüşle Ramazanoğlu Konağı’na ulaşabilir, oradan da Irmak Hamamı çevresine inebilirsiniz. Yol boyunca birçok eski ev, taş sokak ve unutulmuş köşe size eşlik edecektir.
Dilerseniz, çocuklarla yapılacak açık hava gezileri konusunda fikir almak için Adana’da çocuklarla gezilecek en iyi alanlar yazısına da göz atabilirsiniz. Bu şekilde kültürel gezi ile eğlenceli bir günü birleştirmek mümkün olur.