Cuma, Ağustos 1, 2025

İki Gazoz

Karatahtanın üzerindeki Atatürk posterinin yanına Ayfer’in fotoğrafını koydum. Yakışmadı! Atatürk’ü söküp kendi fotoğrafımı koydum.
— Öğretmen! Kim yaptı bunu?
Bu nasıl hayal ya! Sevgilim öldü. Onu anıyorum, öğretmenin ettiği lafa bak. Teneffüste sınıfa işerim.

İlkokul ikinci sınıftayım. Boyum yerden bitme. Suratımda tam fakir çocuk sevimliliği var. Ne tatlı çocuk ama gözlere bak, fıldır fıldır. Doğumda on dakika nefes alamadığım için adımı Can koymuşlar. Bu dahi işe yaramıyor, birçok hakkım olması lazım. Yetimim. Amcamların sürekli para vermesi gerekmiyor mu? Vermiyorlar. Bayramlar dışında elime toplu para geçmiyor. Sınıf başkanı yardımcısı yüz elli iki Ayfer. Seviyorum onu. Sevgi insanın isminden daha özeldir. O yüzden Ayfer ismini küçük yazdım.

Sevgim için her şeyi yaparım. Bir Cuma günü İstiklal Marşı’ndan aldığım gazla okul dağılır dağılmaz bakkala koştum. İki tane gazoz istedim güzellikle. Para sordu. Tepem attı. Koş eve. Annemin başörtülerinden birini yüzüme kovboylar gibi maske yaptım. Dal bakkala.
— Bu bir soygundur. İki gazoz ver.
— Küfür etme.
Silahımı çıkarttım. Taş!
— Camını kırarım lan senin! Gazoz ver bana.
Çırağı, piç Selim, fark edemedim, yakaladı beni. İki tokat. İkisi de sağ tarafıma. He ya, neden sağlı sollu vurmadı? Bir süre kaldırımda ağladım. Sonra sinsice camına tükürüp kaçtım. Amacım Ayfer’e yetişip ona sürpriz yapmaktı. Yetişemedim.

Sağ tarafım kızarmış şekilde eve geldim. Kız, sınıf başkanı yardımcısı; el arabaları, merdivenleri var. Annesi halı silkeliyor. Evde halı var! Nasıl olacak! Yorganı kafama kadar çekip, altıma işedim. İsyan! Uyudum. Rüyamda Ayfer’i gördüm. Çarpım tablosunu şakır şakır söylüyordu. Altı kere iki, on dört. Rüyayı ben gördüğüm için hata benimdi. Ayfer’i kendi rüyasında görün. Matematiği süperdir.

Bunu da yaptım; bir matematik dersiydi, Ayfer’e karşı son kozumu oynamaya karar verdim. Acındırmak! Acımasını istiyordum. Öğretmen ödevlere bakacak. Matematik defteri yerine veresiye defterini masaya koydum. Öğretmen güldü. Kahkaha attı. Umurunda olmadı. Ayfer’in acıdı. Her yerim acıdı. Mahveden acılardan. Doktorluk değil, duygusal, insani.

Uyandım.
Ayfer de uyanmıştır. Dışarı çıktım. Rıza’yla karşılaştık. Rıza’yla sınıf arkadaşıyız, hatta aynı sırada oturuyoruz. Rıza iyi çocuk ama hani bir süre sonra mahalleden birileri taşınır ve bir daha haber alamazsınız ya; Rıza işte o çocuk. Onlar da fakir…

Bir gün okuldan sonra ağaçlara dalarız diye plan yapıyorduk ki, öğretmen eşofman istedi. Rıza’yla göz göze geldik. Okulun kütüphanesine gittik. Sadece ansiklopedi var. Gazetelerin kuponla verdiği. Meydan Larousse’a baktık. E harfi.
Eşofman: Spor yapılırken giyilen iki parçalı giysi.
Ağzımdan burnumdan kan geldi. Rıza hemen kızamık oldu. Eve gittim. Evdekilere söyledim, abim sinirlenip kahveye gitti. Annem öldü. Ablam kocaya kaçtı. Kedimiz fare kapanına sıkıştı. Sular akmıyor. Çatı akıyor. Ailece kafa kafaya verdik. Almadık. Bedenden takla atarak geçtim.

Beden eğitimi dersindeki arkadaşları sınıftan, camın arkasından izliyorum. Ayfer seksek oynuyor. Amcası Almanya’dan göndermiş ayakkabısını. Kamadan kamaya koşuyor. Cama nefesimle bir hayal bulutu yaptım. İşte o gün boş hayallerin peşinden koşmayı bıraktım, Ayfer’e gidip açıldım.
— Ayfer, sen zenginsin, ben fakirim. Bu iş olmaz. Yani ömrümün sonuna kadar pazarlarda “soğuk su” diye bağırırsam beni sever misin?
Nah seversin.
Sınıfın kapısı açıldı. Rıza! İnsanın yarasının kabuğunu sökerken aldığı keyfi alıyormuş gibi bağırarak bahçeye doğru koştu. Camın arkasında başımı hafif sağ omzuma eğerek masum âşık gibi durmaya çalıştım ama olmadı. Ayfer’e bir şeyler söyledi. Bana doğru bakmadılar. Demek ki yüksek sesle düşündüğüm şeyi söylememiş. Rıza’yı öğretmen göndermiş. Aşağıya indim. Takla attım. Herkesin içinde eşofmansız. Pantolonum yırtıldı. En çok güldüğümüz yerden. Herkes güldü.

Rıza’yla dışarıda oynadıktan sonra eve geri döndüğümde kulaklarıma inanamadım. Bedenim üzerinden para kazanmayı düşünüyordu ailem. Yaz tatilinde sünnet edeceklerdi beni. Ama önce Ayfer’i düşünmeliydim. Kapı açıldı.
— Ödevlerini!
— Yapıyorum…

Ödevimi yapamadım. Elektrikler kesildi. Diğer arkadaşlarınki gibi ucuz bir bahane değil, öğretmenim. Ayfer’i düşünürken elektrikler kesildi. Bütün sınıf bir dakika Ayfer’i düşünelim, bakın elektrikler kesilmezse şurada, aha şu köşede tek ayak üzerinde durmayan ben ne olayım. Tek ayak üzerinde beklerken yaz tatilinde olacağım sünnet aklıma geldi. Ağlamaya başladım.
— Yerine geç.
— Burada iyiyim öğretmenim.
— Geç yerine.
Sırama oturdum, sünnet olacağımı duyduğumdan beri çişim daha çok geliyor. Parmak kaldırdım.
— Öğretmenim, tuvalete gidebilir miyim?
— Git.
Gittim.

Bana hiç bakmadı Ayfer.

Korkuluk vidalarını ve demirlerini çaldığımız köprünün oradaki tepeden papatya topladım. Sınıfa girdim. Atatürk posterinin yanında Ayfer’in fotoğrafı var.

Çarşamba günü pazarda su satacaktım.
— Buz gibi soğuk sudan içen var mı?
Elimde sürahi, sokaklarından geçtim. Evlerinin önü ana baba günü. Sınıftan birkaç kız da var. Yanlarına yaklaşıp sordum. Salya sümük ağlıyorlar. Annesinin kolunda iki kadın, babasının başında kıraathane ahalisi.
Ayfer nerede?

Bir süre oturduğu sıraya çiçek bıraktık. Mezarı koca adamların yanında. Ölüm tuhaf bir şey. Ölümle tanıştığımda henüz yaşamak için erken bir yaştaydım. Ölüm bir şey anlatmıyor. Anlatılmıyor.
Sınıf başkanı yardımcısı yüz elli iki Ayfer.
Seviyorum onu, sevgi insanın isminden daha özeldir. O yüzden Ayfer ismini küçük yazdım.

isa Balcı
isa Balcı
Küçük hikâyelerin büyük izler bıraktığına inanan bir anlatıcı. Anıların, çekyatların ve suskunlukların dilinden konuşur. Kalemini, çocukluk kışlarına, kırık döşemelere ve aile sırlarına daldırır. Gerçekten ilham alan kurgularla, geçmişin sessizliğini bugünün kelimelerine dönüştürür.
DİĞER HABERLER

en çok okunanlar