Bazı cümleler yarım kalır, bazı kalpler eksik sevilir… Ama yine de bir sabah uyanır insan. Bir şey olur; İçine düşen o karanlık yerden bir ışık sızar — adı, umut.
Aşk…
Ne zaman geldiği bilinmeyen, ne zaman gittiği hissedilmeyen bir misafir gibi bazen. Ayak sesleriyle değil, gidişindeki sessizlikle iz bırakır.
Ama bilirim; sevilmemiş bir kalp bile bir gün çiçek açar. Kuruyan dallar bile yeniden yeşerebilir. Çünkü umut, aşkın küllerinden doğan gizli bir bahardır.
Ve biz, her defasında yeniden o bahara uyanırız.
Ve sonra…
Bir gülüş düşer aklına, unuttuğunu sandığın bir bakış, bir kelime; belki de bir vedadan artakalan susuş. İşte tam orada başlar yeniden sevmek; korkarak belki, ama yine de isteyerek.
Kim demiş kalp bir kez kırılınca toparlanamaz diye? Belki tam da kırıldığı yerden daha güçlü atar artık. Çünkü aşk öğretir insana hem vazgeçmeyi, hem de en olmadık anda yeniden başlamayı.
Ve umut… O hiç gitmez aslında. Sadece sessizce bekler yeniden çağrılmayı. Bir tebessümde, bir şarkıda, bir rüyada hatırlatır kendini.
Artık yalnızlık canımı acıtmıyor, çünkü onunla barıştım. Sabahları kahvemi tek başıma içerken içimde hâlâ iki kişilik yer var — biri ben, biri de belki bir gün gelen…
Kalbimi kilitlemedim hiçbir zaman, sadece anahtarını içime sakladım. Kapı açık ama, içeriye giren sessiz gelsin istedim; gürültüyle değil, bir bakışla bulsun beni.
Aşka hâlâ inanan bir yanım var, Yorulmuş ama vazgeçmemiş. Çünkü biliyorum, bir gün biri, hiçbir şey istemeden sadece “anlayarak” gelirse, o zaman umut bir çiçek gibi yeniden açacak içimde.
Ve o gün, aşk yalnızca kalpte değil, gözlerde de susarak konuşacak. İki yorgun ruh, iki suskun kalp, birlikte bir sessizlikte buluşacak.
İşte o zaman, her şeyin yerini huzur alacak…